Bugün, 22 Kasım 2024 Cuma

DİREKSİYONUM İYİYDİ!

DİREKSİYONUM İYİYDİ!

ISPARTA 31.05.2020 08:15:00 0
DİREKSİYONUM İYİYDİ!
“Deniz gibidir hayat; bazen dalgalanır, bazen durulur… Kimi durmadan yüzer, kimi yorulur. Kimilerini uzaklara götürür, kimini bir yerde kıyıya vurur.” Mustafa Süzen, ‘Türlü Çeşitli.’
DİREKSİYONUM İYİYDİ!
Sürücü kurslarının hayatımıza girdiği günlerde, otomobili olan olmayan herkes ehliyet almaya başladı. Bir heves miydi, bir yarış mıydı, bu sorunun cevabı pek o günlerde anlaşılmadı. Zaten soran da yoktu. Peşine düşülen tek şey vardı, ehliyet almak! Sonra ardından araba sevdası başladı. İlk önce acemiye iyi gelecek eski bir araba yeterde artardı, düşüncesiyle çarpık, kırık, dökük araba tercih ediliyordu.
 
Nasılsa acemiyim, oraya buraya çarpacağım, iyice direksiyonumu kuvvetlendirdikten sonra yeni bir araba alırız, diye düşünülüyordu. Akla, mantığa yatkın geliyordu. Bu dönemde, hem piyasaya bir sürü acemi sürücü, hem de bir hayli çarpık, dökük araçlar girdi. Kazalar çok oldu. Sanayicilerin işi yoğunlaştı. Ancak o acemi sürücüler, hem kendi canlarına, hem de başkalarının canlarına da zarar veriyordu. Gençlik ya, kazaların birçoğu acemi cesaretinden kaynaklanıyordu yani gencin gözü kara olur, fren yerine gazı kullanırlar, ardından da kaza geliyorum demez, gelirdi. Ben o dönem sürücülerinden değilim.
 
Şükürler olsun, 100-150 binin üzerinde o gençlik yıllarımda kilometre yaptım, gerek ailemle, gerekse özel Türkiye turu yaptığım zamanlarda, 1-2 hafif çapta kazanın haricinde kaza yapmamışımdır. O yıllardan hatırladığım bir anımı paylaşayım. Sene 1974. Ailece Güneydoğu turundayız. Hatay-Adana ve oradan da Toroslar üzerinden Ankara’ya gidiyoruz. Toroslar bugünkü duble yolların, tünellerin, uzun uzun köprülerin ve otobanların olduğu dağlar silsilesi değildi. Tek araçlı yollarda, bazı uçurumların olduğu, tırmanışa geçtiğin yerlerdeyse önüne bir kamyon düşmüşse, vay halinize! Böyle bir andı, o kâbusu yaşadığım an! Bu tip yollarda kolay kolay araç geçmem, ağırımdır, tedbirliyimdir. Kamyonu takip ediyorum. İnanın yokuş yukarı olduğundan karnı şişmiş yolda yürüyemeyen bir tombul amca ağırlığında gidiyor. Yaya yürüseniz, kamyonu geçersiniz. Ama ben geçmemekte kararlıyım. Arkadan bir araç geldi geçti, geçmeyeceğim, dedim. Bir araç daha geldi, her ikimizi de geçti. Onların tahrikine kapıldım, geçmeye karar verdim.
 
Kamyonu solladım, tam yanındayım ki, karşıdan bir minibüs çıkmasın mı? Alman plakalı küçük bir minibüstü, korna sesleri arasında, kendimi kamyona doğru olabildiğince attım. Minibüsün sağ yanı derin kuyuya benzer bir uçurumdu. Bir ses kulaklarımı çınlattı. Kamyona çarptığımı hissettim ama baktım ki, kamyonun önündeyim. O korkuyla hiç durmadım. Sonra hiç kimseye bir şey olmamıştı. Bizimkiler uyuyorlardı, o sesle hepsi sıçradı. Yok bir şey, dedim. 1-2 saat gittikten sonra bir tesiste durduk, arabaya baktım. Arka sağ kapının kolu kamyona dokunmuş, kol sıyrılarak kapıyı yarmış, düştü, düşecek, şükür, canımızda bir şey yoktu, gelen mala gelsin dedik, yolumuza devam ettik. Ankara sanayisinde yaptırdık. O kazadan sonra birini geçmek mi, tövbeler olsun, o gün bıraktım. Buna benzer bir kazayı da, arkadaşlarla çıktığımız bir seyahatte yaşadım. Antalya’ya gidiyoruz. Gece yarısı ve yine Toroslardayız.
 
Aynı yokuş, aynı dar yol ve benim önümde yine bir kamyon var. Yokuşun bitmesine az var. Kamyonu solladım, tam o anda kocaman bir iş kamyonu yokuş aşağı gelmesin mi, beni gördü, olabildiğince sağa kaçtı, ben de o arada gaza yüklendim, sağımdaki kamyonu kazasız belasız geçtim. 2 anım var, ikisi de Toroslarda geçti. O gün, çok sevdiğim bir arkadaşım, hatta kardeşim dediğim biri, bana ‘Direksiyonun çok iyi!’ demişti. ‘Ani karar vermeseydin, kamyonu geçmekten vazgeçseydin, arada sıkışıp kalmıştık. Sen, hiç tereddüt etmeden gaza yüklendin, hayatımızı kurtardın.’ dediğinde, ‘Ben değil, Allah hepimizi kurtardı.’ dedim. Gaz deyince şu gaz pedalına yüklenenler, yarış hevesliler hep aklıma gelir. Sene 1978 gibi! Çok sevdiğim bir arkadaşımın düğününde, gelin arabası oldum. Bizim memlekette(Elazığ’da) şehir çıkışı, akademinin şimdi Fırat Üniversitesinin tam önündeki kavşağın ortasında ‘Çayda Çıra’ heykeli var, onu her düğün konvoyu turlar. Önceleri şehir merkezindeki Atatürk heykeli turu yapıldı, o dönemde de yolu uzattılar, çayda çıraya yöneldiler. Çayda çıra heykelini geçince çift gidişli gelişli Malatya yolu da dediğimiz yola çıkılır. 3 araçlı geniş bir yol olunca düğün konvoylarında yarış kaçınılmaz olur. Bu yol üzerinde, 10. kilometrede Abdullah paşa dediğimiz bir semtimiz var, kimi düğün konvoylarımız yolda güzel olduğundan gaza basarlar.
 
Tam düze çıktık, 64 model Şevrolesi olan dayım beni geçmeye çalıştı. Direksiyonu çok iyidir. İlk acemiliğimi onun arabasında atmışımdır. Bana o kadar kızar ama bir o kadar da sever. En vefalı dayımdır. Hastalandım, 15 günde bir arar, sorar. O güne dönelim. Dayım en ufak bir yolda bile birçok araçla yarışır, hepsini de geçer. Şimdiye kadar yolu kimseye kaptırmamıştır. Ancak benim kan hızlı atıyor, dedik ya, gençlik yıllarım, o gaza basıp, yanıma yaklaştığında, bir de camdan el sallayınca, o saniye benim de ayağım gaza yüklenmişti. O gün, ilk defa dayım geride kaldı. Konvoy sonrası, kaza filan olmasın diye gazdan ayağımı çektim, geri durdum, dedi. Benim direksiyonum iyiydi. Ehliyetimi bakkaldan almamıştım. O günlerde, acemi sürücülere ‘Ne o, ehliyetini bakkaldan mı, aldın?’ der, takılırdı herkes! Sürücü kurslarının olmadığı o eski yıllarda benim ehliyetimi aldığım gibi, birçok arkadaşımı da yetiştirmiş, ehliyetlerini almalarına yardımcı olmuşumdur. O nedenle, övünmek değil benimkisi, arkadaşımın ‘Direksiyonumun iyi olduğu’ sözüne katılıyorum.
 

Anahtar Kelimeler: iyiydi direksiyonum
Cuma 10.5 ° / 7.7 °
Cumartesi 11.2 ° / -0.4 °
Pazar -0.3 ° / -5.2 °