Bugün, 22 Kasım 2024 Cuma

Demişler ki; ‘Ey zaman, gün olur geçmezsin, gün olur yetmezsin.’ YORULDUM!

Demişler ki; ‘Ey zaman, gün olur geçmezsin, gün olur yetmezsin.’ YORULDUM!

ISPARTA 1.01.2020 08:44:00 0
Demişler ki; ‘Ey zaman, gün olur geçmezsin, gün olur yetmezsin.’ YORULDUM!
‘Yoruldum!’ der, dururdum. Şikâyet ederdim. Sızlanırdım. Farkına varmadan Allah’a karşı ve derdini, sorumluluğunu üstlendiğim insanlara karşı sızlanırdım. ‘Kendime hiç zaman ayırmadım. Çoğu zamanım onların dertlerini, tasalarını, kederlerini, acı ve ıstıraplarını dinlemekle geçti.’ diyordum ki, birden toparlandım. Bir hastalık beni uyandırdı. Yaptığımın yanlışlığını geçte olsa anladım. Ne yazık ki, zaman geçti! Kendimi o geçmez denilen, yetmez denilen zaman içinde bazen de hiç yere, değmeyen birine veya birilerine harcayarak geçirdim, durdum. Sadece ona üzülüyorum. İçime attığım çok oldu. Belki sadece o içime attıklarım hastalığımın sebebi değil ama geçmişte yaşadığım evlatlık meselesi ilk sebep yine de her bir sebep sonucu tetikliyor ya, ona bakılmalı! Yani geçmişte her yaşadığım benim ıstırabımı tetikleyen bir sebep oldu. Benim âcizane bir özelliğim birinin çok çabuk tesiri altında kalırım. Anlatılana, yazılana kanarım. İnanır ve etkilenirim. Tıpkı aşağıdaki okuduğum yazıdan etkilendiğim gibi! Demiş ki, biri, ‘Yeni yeni anlıyorum yorulduğumu.

Öyle eskisi kadar hevesli değilim hiçbir şeye! Koşturmalar, yıkılmalar, tekrar kalkıp hadi bir dahalar. Maskelerde ağır gelmeye başladı. Hele şu “güçlü görünmek” için olanı yok mu? Ağır geliyor artık yoruluyorum…” Bu sözle harekete geçiyorum. ‘Aynen öyle!’ diyorum. Evet! Yorulduğum muhakkak! Hastalığımla birlikte hevesimin de kırıldığı muhakkak! İlk hastalığımın teşhisi konduğunda saçını, başını yolar gibi yapan doktorun etkisiyle bir an her şeyden elimi çektim. Gidiyorum, dedim. Sonraki doktorum ve diyetisyenimin etkisi ve beni arayıp moral aşılayan dostlarımın, yakınlarımın, akrabalarımın yaptığı manevi aşıyla hayata döndüm. Her şey Allah’tan! O’nun biçtiği ömrü hiçbir güç bir saniye geri ve ileri alamaz. O’na inanmış, iman getirmişiz. O’ndan geldik, yine O’na döneceğiz. Gelirken yanımızda bir şey var mıydı? Hayır! Çıplak geldik, çıplak gideceğiz. Öyleyse bu yorgunluğun niye? Bu panik nedir? Bu telaşını anlamış değilim! Yoksa hazır olmamaktan mı korkumuz? Ebedi hayattan, Allah’a kavuşmaktan neden kaçıyoruz? Yoksa sebep aşırı isteklerimiz mi, arzularımız mı, tutkularımız mı? Hayatımız boyunca bazı gerçeklerden kaçtık. Bu kaçışlar, koşmamıza, düşüp kalkmamıza sebep oldu. Ama onlar da olmazsa, hayatın bir anlamı olmazdı ki! O düşüş kalkışlarda acı tecrübeler edindik. Ancak o hayatın gerçekleri dediğimiz şeyler tutkularımızdan başka bir şey değildi. Değil mi ki, bizi yoran o tutkularımızdı. Tutku, insanı aşırı isteklerinin gerçekleşmesi için zorlar. Tutku, tutukluluk yapar. Yani devamlılık yapar. Tutku, tutulmaktır. Tutuklu ise tutulduktan sonra tutuklandığını fark eder. İnsan, bir suç işlememiştir ama bir suçla isnat edilir. Bir şeyin farkında değildir. Birden bulunduğu yerde ellerine bir kelepçe uzatılır. Tutuklandığını o an yaşar. Etrafına bakınır, suçsuzluğunu anlatır ama nafile ta ki, tutukluluğu kalkıncaya kadar ve ne kadar ‘Ben bir şey yapmadım.’ , ‘Ben suçlu değilim!’ dese de o güne kadar insanların nezdinde tutukludur. Her bir tutku, bir yorgunluk işaretidir. Yıllar içinde o yorgunluk; göze vurur, katarak iner, göremezsin; kulağa vurur, sağır olur, denilenleri duyamazsın; dize vurur, dermansızlıktan yürüyemezsin. En kötüsü de, içeriye attıkların ki, yüreği bölük pörçük eder, yaralar. O yaralar, tümör olur, bir yerlere yapışır. İnsan gençken bunu anlayamıyor. Yaşlılıkta anlıyorsun. ‘Yoruldum!’ diyorsun. ‘Her yaşın güzelliği ayrıdır.’ derim. Tıpkı mevsimler gibi! Gençken havai heveslerimle hiç kışı sevmediğimi söylerdim. Hep yaz olsun derdim. Hâlbuki her mevsimin ayrı bir güzelliği var, yaradılış gayesinde ayrı birer hikmetler var. İlkbaharda ağaçlar çiçek açar, yazın meyvelerin veren ağaçların dalları kırılacak gibi olur. Onlardan insanlar istifade etsin diye, toplanıncaya kadar o dallar o yükü taşır. Bir gün ‘Yoruldum!’ diyerek, yaratanına şikâyette bulunmaz. Sabreder. Sonbahar gelir, meyvelerin son kalanları toplanır, yapraklar dökülmeye başlar.

Dallar yorgunluk yükünden kurtulur, dinlenmeye geçer. Bunları fark edersen, her yaşın güzelliğini fark edersin. Sonbaharla hüznü yaşarken, yeni bir bahara yani ilkbahara girdiğinde de atılan yorgunlukların ardından mutluluk yaşarsın. O da, yeni bir bahara çıkmanın mutluluğudur. Yani her mevsimle, her yaşı teşbihle hayatın idrakine varırsın. Gençlikle ihtiyarlığın, hastalıkla sağlığın, ölümle yeniden dirilmenin, hayatın gerçeği olduğu bilinciyle yaşarsın. Allah(c.c.) bütün bunları nizam ve intizam içinde yaratmış ve bizi bu hayatın zorluklarıyla, hayatın gerçekleriyle karşılaştırmak için dünyayı bize sunmuş ve buyurmuş ki, ‘Seni dünyada başıboş yaşayasın diye yaratmadım.’ O halde, yorgunluk olacak ama ‘Yoruldum!’ demeyeceksin. Sana verilen zamanı iyi değerlendir. Sonra ah vah edip, durmayasın.
 

Cuma 10.5 ° / 7.7 °
Cumartesi 11.2 ° / -0.4 °
Pazar -0.3 ° / -5.2 °