AKIL VE NASİP
Akıl anlama, düşünme anlamına gelmektedir. Akıl duyu organlarımızın hissettiği şeyleri birbirinden ayırır. Nasip ise bir insanın sahip olabildiği şey, payına düşen olarak tanımlanmaktadır.
Akıl bağlayabilmektir. Ateşin yaktığını ancak sıcak olduğunu akletmekle ateşten uzak durarak kendimizi koruruz. Akıl sahibi kişi anlamlandırmaya, anlamaya ihtiyaç duyar. İnsan kendine sorular sorar ve nedenleri sonuca bağlayabilme becerisi gelişir. Nasıl anlam yüklemesi yapıp, anlamlandırıyorsa yani olaylara anlam yükleyebiliyorsa ve ortak aklın tarafındaysa yaşamından haz alır aksi halde başı beladan kurtulmamış olur.
Günümüzde aklını kullan kavramıyla çokça karşılaşmaktayız. Akıl insanın tedbirli olması, zarardan koruması ya da uzak tutması olarak söylenebilir. İnsanı akıl yanında kalp ile de beslemek donatmak gereklidir. Aksi halde vicdan sahibi olmak ancak kalbin beslenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
İnsan bildikleri ve gördükleri ile kendince anlamlar çıkartır belli başlı bazı zanlarda bulunur. Zamanla bu zanlar kendisinde kalıcı ve değişmesi zor bilgiler durumuna gelir. Artık hiçbir bilgiye desteğe ihtiyacı yok ve çok da cesurdur. Aklının kendine yeteceğini düşünür, gözü gerçekleri görmez olur. Zavallı insan bilmez ki; aklı sınırlı, görmesi sınırlı, gücü sınırlı ve asıl önemli olanda bu cesurca davranışının nereye ne zamana kadar olacağını bilmeyişidir.
Günümüzde insanların bencilliklerini, her yaşanan olayda kendine pay çıkarma arzularıyla karşı karşıya kalıyoruz. Kendince hep haklıdır, her şeyi bilmektedir, en güzel konuşan yine kendisidir.
İnsan ne kadar acımasız, zalimdir. Yaptığı her şeyden pay ister, her şeyi kendinden bilir. Hatta inanışı, amelide kendisi içindir. Cennete girmek için Allah’a ibadet eden kişiden daha zalim kim olabilir. İnsanın amacı onu bunu memnun etmek değil, kendisine rızık veren yaratıcısını memnun etmek ve tam teslimiyet olmalıdır. Şüphesiz ki, en önemli şey mülke değil, mülkün sahibine (Allah’a) hizmet etmektir. Çünkü hizmetin şerefi, hizmet edilene, ilmin şerefi de bilinene bağlıdır.
Köle efendisine, asker komutanına ait her şeye alışır ve yakınlık kurar. Öyleyse baktığın her varlığın üzerindeki Allah’ın tuğrasını gören kişi olarak bir bak, düşün. Nefsinin ve şeytanın kölesi olarak zavallı ve aciz yaşamak yakışıyor mu? Gafil bilmez ki, ben hükümdarın hizmetçisi, O’nun gücüne dayanıyorum dese daha güçlü daha şerefli olacak. İnsan zarar ve ziyanda ama her nedense kendini akıllı görmeye devam eder.
Aklın kadar inanırsın, iman da nasip işidir. Akıllı insan ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Ahmak aptal kimsede bu dünya için çalışıp durandır. Akıl ile manevi alemi ve o alemin sahibini düşünmekten daha yararlı bir şey olamaz.
Halbuki iman büyük bir hazinedir. İşte imanın bir nasip olduğunu bilmesi en büyük bilgidir. Herkese de nasip olmayabiliyor. Alemlerin rabbinden son nefese kadar iman ve teslimiyet istiyoruz. Nasibi bol kullarında etsin bizleri vesselam…