Tarih: 04.10.2016 07:01
Camilerin bulunmadığı bir İslam toplumu düşünülemez
Isparta İl Müftülüğü ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ nedeniyle dün Iyaş Kongre ve Düğün Salonu’nda din görevlilerine yönelik bir program düzenledi. Programda konuşan İl Müftüsü Galip Akın, şunları söyledi: “Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1986 yılında ekim ayının ilk haftasını “Camiler Haftası” olarak ilan etmiş, 2003 Yılında ise bu haftaya “Din görevlileri” ifadesini de ilave ederek “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak çeşitli etkinliklerle günümüze kadar kutlaya gelmiştir. Hafta münasebetiyle her yıl farklı bir konuyu ele alan Başkanlığımız, bu yılki temayı da "Cami ve Kitap" olarak belirlemiştir.
Otuz yıllık bir geçmişi bulunan bu haftada yurt içinde müftülüklerimiz, yurt dışında da din hizmetleri müşavirlik ve ateşeliklerimiz halkımıza ve cemaatimize yönelik çeşitli programlar gerçekleştirmektedir. Bu haftanın “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmasının gayesi; birlik ve beraberliğimizin sembolü olan camilerimizin fonksiyonlarını artırmak, ferdi ve toplumsal hayatımızdaki yeri ve önemini daha iyi ortaya koyabilmek, yeni yetişen nesillerimiz üzerinde cami ve din görevlileri hakkında kalıcı izler bırakabilmek ve tema olarak seçilen konularda farkındalık oluşturabilmektir.
Camiler (ve mescitler) İslam toplumlarında hayatın merkezinde yer almışlardır. Camilerin ve mescitlerin bulunmadığı bir İslam toplumu düşünülemez. Sevgili Peygamberimizin (sas) hicretten sonraki ilk icraatlarından birisi mescid-i nebi’yi inşa etmek olmuştur. Ayrıca tebliğ ve irşat faaliyetlerinin büyük bir kısmını mescitte yapmıştır. Mescitlerin ihyası, oralarda yalnız Allah’a ibadet etmek ve ilim meclisleri oluşturmakla mümkün olur. Bu vesile ile İslam toplumlarında hemen herkesin camiler ve din görevlileri ile mutlak surette bir hatırası bulunmaktadır.
Ayrıca camilerimizi din görevlilerimizden ayrı düşünmek mümkün değildir Zamanının büyük bir kısmını camide din hizmeti ile geçiren görevlilerimiz, görev yaptıkları camilerle anılmaktadırlar. Din görevlilerimiz sadece camideki görevleri ile de yetinmemiş görev yaptıkları yerlerdeki herkese ilgi göstermiş onların dertleriyle yakından ilgilenmişlerdir. Toplumda bu hizmeti yerine getiren görevlilerimize çoğunlukla hoca efendi (ve hoca hanım) diye hitap edilmesi onlara karşı duyulan sevgi ve hürmeti ifade etmeye yeter. Ayrıca Sevgili Peygamberimiz (sas) toplumda saygın bir konumda bulunan imam hatip ve müezzinler için; “Allah’ım! İmamları doğruya ulaştır, müezzinleri de bağışla,” diye dua etmiştir.
Bu yıl Camiler ve Din Görevlileri Haftası temasının, “Cami ve Kitap” olarak seçilmesi oldukça anlamlıdır. Çocuklara ve gençlere kitap okuma becerisini kazandırmak, zamanla okuma alışkanlığına dönüşür. Okuma alışkanlığı kitap okuyan kimselerde sorumluluk bilincini geliştirir ve düşünme becerisini kazandırır. Üretilen her yararlı düşünce de hem kişilerin hem de toplumun gelişmesini sağlar. Bu nedenle her seviyedeki insanımız ile beraber özellikle çocuklarımız ve gençlerimizin kitap okuma alışkanlığını kazanarak okumayı günlük hayatlarının bir parçası haline getirmeleri gerekir.
Yapılan bir araştırmada milletlerin okuma yazma alışkanlıkları ve kütüphane sayılarına göre yapılan değerlendirmede ilk beşe giren ülkeler Finlandiya, Norveç, Danimarka, İzlanda ve İsveç’tir. ABD yedinci, İngiltere on yedinci, Çin on dokuzuncu sırada yer alırken listede Türkiye ellinci sırada yer almıştır. Bu durum ülkemiz insanının bu konuda daha çok gayret etmesi gerektiğini göstermektedir.
Burada Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı yaklaşımımızın da nasıl olması gerektiği üzerinde durmamız yerinde olacaktır.
İslam âlimleri Kur’an kelimesinin etimolojik yapısı ile ilgili olarak iki görüş üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bunlardan birincisi; Allah Teâlâ’nın diğer ilahi kitaplara Tevrat, Zebur ve İncil dediği gibi Hz Peygambere (sas) vahyettiği kitaba da Kur’an demiştir. İkinci görüş ise (ka-ra-e) fiilinin mastar-isimi olup “okumak” anlamına gelmektedir. Bu açıdan Kur’an, “Müslümanın El Kitabı” anlamına gelir. Her müslüman Allah’ın kelamı olan yüce kitabımızı her zaman okumalı, anlamaya çalışmalı, yaşadığı sürece onun hükümlerini hayatında uygulayarak dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmeye gayret etmelidir.
Kur’an’ı okuyarak onu anlamaya çalışanlar onun içerdiği engin manalar karşısında hayretlerini gizleyememişler, bunu itiraf etmekten de geri durmamışlardır. Akif merhum bu durumu şöyle dile getirmiştir:
Ya Rab! Bu nasıl Kitab-ı Ali? İdrake sığışmıyor meali,
Ulviyetin eyleyenler inkâr, Bir mislini eylesinler izhar.
Kuran; insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir nur, gönüllere huzur ve şifa veren bir öğüt (zikir) tür. Allah’tan korkanları doğruya ulaştıran bir hidayet rehberi, ifade ettiği hakikatler ve hükümler ile hak ile batılı birbirinden ayıran, asla şaka olmayan ilahi bir söz (kelam) dür. Bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz (sas), Cabir b. Abdullah’ın (ra) naklettiği bir hutbesinde şöyle ifade etmiştir: “Şüphesiz sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır. Yolların en güzeli de Muhammed’in yoludur.”
Hz Peygamber’in (sas) cahiliye toplumu içerisinden sahabe-i güzin gibi seçkin bir toplumu yetiştirmesi, kendisine indirilen Kur’an’ın hükümlerini yaşamakla ve toplum hayatında uygulamakla mümkün olmuştur. Daha sonraki dönemlerde Müslümanlar aynı çizgiyi takip ederek büyük medeniyetler kurmuşlar ve diğer milletleri geride bırakmışlardır. “Harun Reşid ve Me’mun, Bizans’a karşı kazandıkları zaferlerden sonra savaş tazminatı olarak antikçağ filozoflarının henüz Arapçaya çevrilmemiş kitaplarını istemişlerdir. X. (XVI.) yüzyılda İslam dünyasındaki herhangi bir özel kütüphanede bulunan ortalama kitap sayısı aynı dönemde batının bütün kütüphanelerinde bulunan kitap sayısından daha çoktu.” Bu açıdan İslam medeniyeti kitap medeniyetidir, dense yeridir.
Son yüzyıllarda İslam toplumlarının diğer milletlerden geri kalması ise Müslümanların Kur’an’ı gereği gibi anlayamamaları, onun hükümlerini terk etmeleri ve Kur’an ile aralarındaki mesafeyi açmaları sebebiyledir. İslam dünyasının içine düştüğü bu kötü durumu Akif merhum şöyle ifade etmektedir:
Ya açar nazm-ı celilin, bakarız yaprağına;
Yahut üfler, geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Bu konuda işin doğrusunu ise şöyle haykırmaktadır:
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.
Bugün her birimiz telefonumuza gelen bir mesajı merak eder, hemen okuruz. Gönderilen mesaja kayıtsız kalmamız mümkün değildir. Kur’an’ı Kerim de Yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği bir masajdır. Gelin her birimiz kendi kendimize şu soruları sorup cevaplandıralım:
Getirdiği hakikatlere toplu olarak inandığımız Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’in metnini okuyabiliyor muyuz? Zira Kur’an’ın metnini okumak ibadettir.
Kur’an’ın mealini bugüne kadar hiç baştan sona okuduk mu? Şayet okumadı isek daha ne zamana kadar bekleyeceğiz? Kur’an’ı Kerim’in mealini baştan sona bir defa okumakla hem bilgimiz artar hem de imanımız kuvvetlenir. Bu durum hayatımızda birçok şeyin değişmesine zemin hazırlayacaktır.
Evimizde her Müslümanın bilmesi gereken zaruri bilgilerin bir araya getirildiği ilmihal kitabımız var mı? Şayet varsa ailecek birlikte okuduk mu?
Gönlümüzde sevgisine yer verdiğimiz âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin (sas) hayatını ne kadar biliyoruz?
En son okuduğumuz kitabın adını hatırlayabildik mi? Veya şu anda hangi kitabı okumaktayız?
Bu ve benzeri soruları daha da çoğaltabiliriz. Bu sorulara verdiğimiz cevaplar olumlu ise toplum olarak geleceğe güvenle bakabiliriz. Değilse her birimiz kendimizi sorgulamamız ve bir an önce üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemiz gerekmektedir.
Danimarka’da din görevlisi olarak bulunduğum dönemde Danimarkalı bir bayan ile evli bir vatandaşımızı, bir gurup cemaatimiz ile birlikte taziye sebebiyle evinde ziyaret etmiştik. Ağırlandığımız odanın dört bir duvarı, tavana kadar kitap dolu idi. Ev sahibi vatandaşımıza merakla bu kitapların kendisinin olup olmadığını sormuştum. Ev sahibinin verdiği cevap; vitrinin bir rafının köşesinde duran sadece üç kitabın kendisine ait olduğu, diğerlerinin ise Danimarkalı eşine ait olduğu idi. O zaman refah seviyesi itibariyle Danimarka’nın niçin dünya ülkeleri arasında ikinci sırada yer aldığını, bizim ülkemizin de gelişmekte olan ülkeler arasında sayıldığını daha iyi anlamıştım.
Camilerimiz hem bedenlerimizin hem de gönüllerimizin bir araya geldiği, topluca Allah’a ibadet ettiğimiz, aynı zamanda dinimizin anlatıldığı ve öğrenildiği ilim meclislerinin kurulduğu huzur mekânlarıdır. Hemen her camimizde Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve Diyanet Vakfımızın yayınlarından oluşan kitaplık ve kütüphaneler oluşturulacaktır. “Geliniz! Hep birlikte yücelmek için Kitaba ve Kitabın “Oku!” emrine sımsıkı sarılalım. Önce kitabı sonra kendisini ve daha sonra da kâinat kitabını okuyan hak ve hakikatin peşinde koşan nesiller yetiştirelim. Zihnimizi, gönlümüzü ve ruhumuzu camiyle kitapla ihya edelim. Arif Nihat Asya’nın ifadesiyle;
Bizde ayrı sayılmaz bir kitap bir mihraptan,
Ki uğuldar kubbemiz “Oku!” diyen hitaptan” ”
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —