CHP Isparta İl Başkanı Vedat Şenol, Cumhuriyetin ilanından sadece 4 ay sonra, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen üç Devrim Yasasının Cumhuriyetin laik demokratik hukuk devleti niteliğinin ve Kemalist aydınlanma devrimlerinin temeli olduğunu bildirdi.
Devrim Yasalarının 100. Yılı münasebetiyle bir açıklama yapan İl Başkanı Şenol, mesajında; “Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlıklar) ile Erkânı Harbiye Vekâletinin kaldırılarak yerlerine Başbakanlığa bağlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığının kurulmasını sağlayan 429 sayılı yasa.
430 Sayılı Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) yasası
Halifeliği kaldıran 430 sayılı yasa
Diğer Devrim yasaları ile birlikte mevcut Anayasamızın 174. Maddesi ile koruma altında olmalarına rağmen, günümüzde üç yasadan Halifeliğin kaldırılması dışındakiler adeta fiilen yürürlükten kalkmış, hatta bazı hukukçu kimlikli kimseler tarafından bu yasaların fiilen uygulamadan kalktığı iddia edilebilmektedir. Halifelik bile, ara ara emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından gündeme taşınmaya çalışılmaktadır.
429 sayılı yasa ile kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının 100 yıl sonra ne hale geldiği ortadadır. Bu kurum kendisini Şeyhülislam sananlarca yönetilmekte, akıl, bilim ve çağ dışı fetvalar ile milleti çileden çıkarmaktadır. Kendileri en lüks otellerde toplantılar yapıp, zırhlı ve lüks araçlar kullanırken halka fakirliği öven fakirliğin dinin bir parçasıymış gibi fetvalar verebilmektedir. Ayrıca Emevi ve Vahabi geleneğine göre dini yorumlayan cemaat ve tarikatlar ile işbirliği içinde çalışmaktadır.
Vakıflar genel müdürlüğü de benzer durumdadır. Son yıllarda tarikat ve cemaatler vakıf veya dernek adı altında örgütlenmiştir. Bunların büyük bir çoğunluğunun hedefleri ise eğitimi ele geçirmek ve Laik Cumhuriyetin altını oymak olduğu açık açık görülmektedir. Cemaat ve tarikatların faaliyetlerine yetkili mercilerce göz yumulması 15 Temmuz gibi başka kalkışma hareketlerine sebep olacağı unutulmamalıdır.
Yine 429 sayılı yasa ile kurulmuş olan Genel Kurmay Başkanlığı ise 15 Temmuz sonrası adeta orduyla bağlantısı kesilmiş bir durumdadır. Genel Kurmay Başkanı Anayasaya göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komutanıdır. Ancak Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Savunma Bakanlığına bağlandığından ayrıca Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları da İçişleri Bakanlığına bağlı olduğundan emir komuta edecek birliği olmayan sembolik bir makama dönüşmüştür. Devrim yasalarından 100 yıl sonra ise Atatürkçü teğmenler Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmiştir. Bu olay bile tek başına milletimizin içini acıtmaktadır.
3 Mart Devrim yasalarının en önemlilerinden biri Tevhidi Tedrisat yasasıdır. Yasanın amacı eğitimi çok başlılıktan kurtarma, milli nitelikte tek disiplin altında yürütülmesini sağlamak, tek tip insan değil, Laik ve bilimsel milli eğitim sistemi ile “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” yurttaşlar yetiştirmek olarak belirlenmiştir. Harf devrimi, okuma yazma kursları, köy enstitüleri, millet mektepleri ve üniversite reformu bu devrimin bütünleyici adımları idi.
Günümüz Milli eğitimi ise, cemaat ve tarikatlar ile kol kola girmiş hatta Milli Eğitim Bakanı bu tür yapılara sivil toplum kuruluşu demekle gurur duymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ile ÇEDES (Çevreme duyarlıyım değerlerime sahip çıkıyorum) programı çerçevesinde Diyanet İşleri ile yapılan protokol neticesinde pedagojik formasyon eğitimi almamış kişiler, soyut ve somut kavramı oluşmamış minicik çocuklarımıza okullarda bilimsel çerçeveler dışında öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
Devrim yasalarının 100. Yılında daha birkaç gün önce Yalvaç’ta ufacık çocukların eline bıçak verilerek kurban maketinde kurban kesmeye zorlanmışlar, Menemen’de Devrim şehidi Asteğmen Kubilay’ı hunharca katleden ve İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilen meczupların mezarı ziyaret edilmiştir. Karsta bir okulda ise ölmemiş annesinin maket mezarında çocuklara yas eğitimi verilmesi gibi akıl dışı uygulamalar ile karşılaşmaktayız.
Unutmamak gerekir ki, eğitim birliği yasası devlet okulları, medreseler, MİSYONER OKULLARI ve daha çok çeşitli eğitim kurumları tarafından verilen karmakarışık bir eğitim sistemini toparlamak üzere çıktığında başta tarikat ve cemaatler olmak üzere bütün Laik Cumhuriyet düşmanlarını, misyonerleri, emperyalist devletler ile yerli işbirlikçilerini karşısında bulmuştur. Bu düşmanlık yüzünden Türkiye’ye özgü bir aydınlanma hareketi olan Köy Enstitüleri bu kesimler tarafından düşman ilan edilmiş ve dünyaya örnek gösterilen bu kurumlar Kemalist Eğitim Devriminin ilk karşı devrimi olarak kapatılmıştır. Aslında köy enstitülerini kapatarak cezalandırdığını zannedenler, genç Türkiye Cumhuriyetinin aydınlık geleceğini cezalandırmışlardır.
Bu tarihten sonra imam okulları, tarikat okulları ve MİSYONER okulları hızla her tarafı kaplamıştır. Parasız ve Laik eğitimin yerini paralı ve dini eğitim almış, müfredat bilimsellikten uzaklaşmıştır.
Bugün ülkemizde Nurcu, Süleymancı, Menzilci, İsmail Ağacı, Amerikancı, İngilizci, Fransızcı, Arapçı gibi her dilden her dinden ve her tarikattan eğitim vardır. Bakanlığın adı Milli Eğitim Bakanlığıdır. Ancak eğitim sistemimizde olmayan tek nitelik “MİLLİLİKTİR” kendisini yerli ve milli kabul edenler Milli Eğitim Bakanlığını bu duruma getirenlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler milli kültür, Milli birlik, Laik toplum ve özgür yurttaş yaratmak amaçlı Kemalist Eğitim Devrimini yeniden yürürlüğe sokmadan hiçbir sorunu aşamayacağımızı biliyoruz. Devrim yasalarının 100. Yılında Cumhuriyetimizin kurtuluşunun kuruluş ayarlarında olduğunu haykırıyoruz” dedi.