Isparta’yı ziyaret eden Gökçen Ata, Skylife Dergisi'ne bir gezi yazısı hazırlayarak Isparta'da yaşadığı tecrübeleri anlattı:Isparta’ya mayısta gelip Senir’de gül toplayıcılara karışmak vardı ama kaçırdık mevsimi.
İŞTE O YAZI;
OSMANLI İZLERİ
Halılara ve Isparta’nın şanı olan gül ürünlerine göz atarak dolandığımız sakin şehirde karşımıza Osmanlı izleri çıkıyor: Isparta’nın en eski camilerinden Firdevs Paşa Camii ve hâlâ faal olan bedesteni, 1429’de yapılan Kutlubey Cami, 1693’te tamamlanan Dalboyunoğlu Hamamı ve 1750’lerden Aya Payana Kilisesi… Sayıları azalırken restorasyonla yeniden şehre kazandırılan eski Isparta evlerine de rastlıyoruz.
GÖZDE BİR YERLEŞİM ALANI
Tarih, Isparta’nın modernleşen cadde ve meydanlarında tek başına kalmış. Düz bir alana yerleşen şehir, uzaklara doğru dağlar, kanyonlar ve yaylalarla biçimlenip akarsularla bereketleniyor. O bereket bu havzayı geçmişte de gözde bir yerleşim alanı kılmış.
PALEOTİK DÖNEME AİT KALINTILAR VAR
Paleotik Döneme uzanan yaşam izleri Pisidyalılarla anıtlaşmış ve sonra küçük devletlerin yanı sıra Büyük İskender’in Makedonyası, Pers ve Roma imparatorlukları, Selçuklular ile Osmanlılar bu topraklara egemen olmuş. Onlarca höyük, antik kent, kale ve tapınaklar, hayatın geçmiş kavimlerden bu yana kesintisiz devamının göstergesi.
Bıraktıkları küp mezarlar, heykeller, taş baltalar, yüzük, küpe gibi türlü buluntular epey oyalandığımız Isparta Müzesi’nde sergileniyor.