İslam’ın Sembol
Değerlerine
Saygı
Din Görevlileri Birliği Derneği (DİN-BİR-DER) Isparta Şubesi Başkanı Süleyman Zengi, bir topluma hayat veren, toplumun fertlerini bir arada tutan değerler olduğunu belirterek; “Bu değerlerin en başında şüphesiz dini değerler gelir. Dini değerlere inanan insanlar, inançları gereği bir hayat yaşama gayreti içindeyken kendileri gibi düşünmeyen, inanmayan, yaşamayan insanlara kendi düşüncelerini zorla kabul ettiremezler” dedi.
Başkan Süleyman Zengi, konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada; “Aynı şekilde, içinde yaşadığı toplumun inandığı değerlere inanmayan bireyler ve gruplar da toplumun genelinin inandığı kutsal değerlere saygı duymak mecburiyetindedirler. Bu, toplumsal huzurun ve sosyal barışın gereğidir. İslam’ın sembol değerleri olarak da isimlendirilen “şeair-i İslam” kavramı “Allah tarafından vazedilen, ona kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller ile dinin gerçekleştirilmesini emrettiği hususlar” anlamına gelmektedir.
(DİA, “şiar” mad.) “Şeair” kavramı, hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Allah Teâla’ya izafe edilerek (şeair’üllah, Allah’ın şeairi) saygı duyulması, tazimde bulunulması emredilmektedir. (Maide, 2; Hac, 32) Allah Teâla’nın saygı gösterilmesini, tazimde bulunulmasını emrettiği “şeair-i İslam” bireyin ve toplumun İslam’la olan bağının bir sembolü, Müslüman kimliğinin ve varlığının bir göstergesidir. Burada saygı duyulan, hürmet gösterilen o sembolün kendisinden ziyade onun ifade ettiği manayı ve hakikati temsil eder ki o mana ve hakikat, âlemlerin Rabbi, Hâkimi ve Maliki olan Cenab-ı Allah’tır. Bu sebepledir ki şeair-i İslam’a saygı ve tazim demek, Allah Teâla’ya saygı ve tazim demektir.
İslami kaynaklar genel olarak şeair-i İslam’ı Kur’an-ı Kerim, Kâbe, Peygamber, Namaz ve İslam dininin hükümleri olmak üzere beş ana başlık altında toplamışlardır. Bu başlıklar detaylandırılacak olursa yaşantımızda İslam dinini hatırlatan her bir sembol bu bağlamda değerlendirilebilir ki; selam, ezan, cami, cuma ve bayram namazları, tesettür, hac ve ilgili ibadetler vs. de şeair-i İslam’dır. Yüzyıllardır yaşadıkları tüm coğrafyalarda toplumsal huzuru ve sosyal barışı başarılı bir şekilde tesis eden Müslümanların sembol değerlerine karşı son zamanlarda bilinçli bir şekilde ulusal ve küresel bazda saldırı, saygısızlık ve hakaret içeren söylem ve eylemler artmakta, artırılmaktadır. Bir Müslümanın İslam’ın bu sembol değerlerine karşı saygı duyması inancının gereğidir. Bu değerlere hakaret eden, aşağılayan kimsenin İslam’la olan bağını yeniden gözden geçirmesi gerekir.
Diğer taraftan Müslüman olmayan bir kimsenin de İslam’ın sembol değerlerine saygı duyması, toplumsal huzur ve küresel barış açısından bir zorunluluktur. Müslümanlar olarak İslam’a ve sembol değerlerine yönelik bilinçli ve ideolojik saldırılar karşısında Müslümanlık onur ve izzetini koruma, vakur ve izzetli bir duruş ortaya koyma hususu, her müminin en başta gelen vazifesidir. Bu duruş; itidalli, dengeli, barışçıl ve İslam’ın temel ilkelerine uygun olmalıdır. Bir Müslüman olarak provokatif eylemlerin arkasında yatan gerçek amaçları göz ardı etmeden, toplumsal barışı zedelemeden değerlerimize yapılan saldırılar karşısında gür bir seda ile sesimizi yükseltirken, diğer yandan da İslam’ın sembol değerlerinin politik, bürokratik vb. çıkarlara alet edilerek istismar edilmesine de sessiz kalamayız. Şeair-i İslam’a yönelik meselenin aslını bilmeden cehalet kaynaklı her türlü saldırı ve tahfif çabasına karşı tavrımız ise hayatımızın her anının ve her alanının yegâne örnekliği olan Peygamber Efendimizin (SAS), ezanla bilgisizce alay eden Ebu Mahzure ve arkadaşlarına gösterdiği merhamet yüklü, yol gösterici tavrı gibi olmalıdır.
Peygamber Efendimizin bu tavrı neticesinde yaptığı hatayı anlayan Ebu Mahzure tevbe ederek Mescid-i Haram’ın müezzini olma gibi bir şerefe nail olmuştur. Dünyayı büyük bir kaosa ve yıkıma doğru götürmeyi kendine kutsal bir görev addeden ırkçı emperyalizm; “hakikat ötesi dönem” olarak isimlendirdikleri bu yeni dönemde dine/dini değerlere, insanlara/insanlığa, ahlaka ve her türlü ulvi değere karşı bütün savaş taktiklerini kullanmaktan geri durmamaktadır. Özellikle İslam ümmetini etnik ya da mezhep içerikli çatışmalarla birbirine düşürürken Müslümanlar da her türlü iletişim kanalları ve muktedirler aracılığıyla sapık düşünceler ve sapkın hayat tarzı süslü gösterilmek suretiyle ifsada sürüklenmektedir. Müslüman ülkelerin yöneticileri de (iktidar olma/iktidarda kalma saikleriyle) bu büyük oyunun bilerek ya da bilmeyerek oyuncusu ve uygulayıcısı olmaktadırlar.
Ülkemizde ise AB uyum süreciyle birlikte kendilerine hukuki bir zemin bulan sapkın yapı ve düşünceler; hiçbir insani/ahlaki/ulvi değer tanımadan “özgürlük (!)” adına insanımızı, ülkemizi ve coğrafyamızı küresel bir ifsadın eşiğine sürükleyen taşeronlar olduklarının bilincinde değillerdir. Diğer taraftan yöneticilerimiz ise zamanında yaptıkları büyük hataların sonucu olarak ortaya çıkan sözde özgürlükçü söylem ve eylemleri durdurma adına yanlış adımlar atmaktadırlar. Ancak atılan her yanlış adım, süreci daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Din Görevlileri Birliği Derneği (DİNBİRDER) olarak şu hususları, başta yöneticilerimiz olmak üzere tüm kamuoyunun dikkatlerine arz ediyoruz: - Ülkemizde yaşayan herkes ve her kesim, dinimiz İslam’ın muazzez değerlerine/sembol değerlerine yani şeair-i İslam’a saygı duymalıdır. Bu ulvi değerler aşağılanamaz, tahfif edilemez, istismar edilemez!
- Toplumu kamplaştırmaya, ayrıştırmaya yönelik her türlü tavır ve davranıştan vazgeçilmeli, şiddet, nefret ve hakaret söylemleri terkedilmelidir.
- Toplumu, aileyi ve bireyi hedef alan, sapkın hayat tarzına yol açan ve özendiren her türlü mevzuat kaldırılmalıdır.
- İslam, toplumumuzun ruh köküdür. Bu hakikati, gelecek nesillere taşımak ve şuurlu nesiller inşa etmek adına sahih/sağlam dini bilginin üretilmesi ve öğretilmesi için sivil ve resmi tüm kurum ve kuruluşlar iş birliği yapmalıdır” dedi.