Tarih: 02.02.2020 09:32
Küçük Fotoğraflardan
Ufku, İleriyi Görebilmek
Gözlerin/gönüllerin çektiği/arzuladığı bir ilde yaşamak bizi mutlu ediyor. Yaşanabilecek şehirler arasında ilklerde olmak gerçekten güzel.... Ancak mükemmelliğin, bu anlamda daha iyisi açısından, daha fazla yol alabiliriz. Küçük yerlerde yaşamak, büyük problemden uzak kalmak anlamına gelir...Tabi küçük yerlerde yaşamanın dezavantajlarıda yok değil, buna pek çok örnek verebiliriz...
Konum bu değil Yüreğimizdeki sancıya dönmek istiyorum, ki aslında bir şeyi açmak istiyorum. "Daha iyisi olmaz mı?" ve neden olmuyor sorgulamasını yapmak, bazı sorunların altını çizmek istiyorum... Belli başlı alanları değil, bir anlayışın üzerini açmak ve değerlendirmek istiyorum. Kime mi yazmak istiyorum? Uygulamanın başındaki siyasiler/bürokrasiler/kurumların, kuruluşların yöneticileri/stk yönetimleri/Kanaat önderleri/Medya ve basınımız başta olmak üzere tüm yetkisi ve sorumluluğu olan umut/hizmet beklenen tüm kesimlere yazmak istiyorum.
Duyarlar mı, okurlar mı, görürler mi bilmem... Asıl meramım/sancımda şu: Neden büyük, küçük vaya azıcık, düşünceleri/katkıları/emekleri/fikirleri bir araya getirip birlikte olmanın tadını/keyfini/güzelliğini daha iyi yaşayamıyoruz? Neden "farklılığımız zenginliğimizdir" ilkesi uygulamadan uzaktır? Neden tüm bu sorumluluk taşıyanlar halka açık alanlarda olması gerekeni konuşurlarda perde gerisinde veya ikili/üçlü konuşmalarda tam tersini yaparlar. Kendilerine akıl/fikir soranlara neden ötekileştirerek/yok sayarak/dışlayarak/cepheleştirerek seçenekler/yaklaşımlar sunarız? Bu memleket hepimizin değil mi? Bu toplumda hep beraber yaşamıyor muyuz?
Bu yetki ve sorumlulukların bir sorgulayanı, hesap soranı olmayacak mı? Yanıbaşımızdakiler ve yakın çevreleri sizi hep alkışlıyor/destekliyor mu zannediyorsunuz? Vicdanlarımızı neden bazen öldürür ve devre dışı bırakırız? Daha da ötesi, Allah zerrelerin hesabını soracak bilincini devam ettiremiyoruz? Allah'ın herşeyi gözetmekte/kaydetmekte olduğunu neden bazen bilmezden geliriz? Şu halka millete bişey söylemeden onlara yüklenmeden "önce balık baştan kokar" sözünün doğruluğu ile tesbihin tanelerini biraraya getirmenin çabasını içten verelim.. Siyasilere söylüyorum: fikirleri/düşünceleri farklı da olsa bir araya getirmenin yolları çok...Bakın o zaman birliktelik/dirlik/düzen bir başka olacak...Sizden istenende yapabileceklerimizde oldukça net... Size yakışanı beklemekle sabrediyoruz gerçekten.... Valime/Belediye başkanıma en yakınındakilere ve danışmanlarına söylüyorum.
Geliniz Kültürel/Sosyal/Sanat/Eğitim/Gençlik vs her alanda aylık rutin hem resmi hemde gönüllü kuruluşlarla birlikte ayırım yapmaksızın önce bir beyin/hafıza oluşturalım sonra icraata yüreği olan herkezi çekmeye gayret edelim..Akıllı yönetici, işleri ehlini bulup onlara sorumluluk verebilendir Emin olun işleriniz/sorumluluklarınız çok hafifler... Bürokrasiye ve kurum/kuruluş yöneticilerine söylüyorum...Ne olur orası kimsenin çiftliği değil işlerimizde/görüşmelerimizde şeffaf olmak ve rutin işleyişin dışında daha fazla üretmek/derlemek/toparlamak/hizmet götürmek bizim işimiz. Bugünde kazasız belasız bitirdik vs düşünceler en alt düzeydir. Biz toplum olarak iki günü birbirine uyan ziyandadır ilkesini/hadisini içselleştirdiğimizi düşünüyorum... Gönüllü kuruluş yönetimlerine ve kanaat önderi sayılabilecek herkese söylüyorum...Bizler birlikte olursak yol alabiliriz. Avrupada kişi başına 20 dernek düşerken, neden insanlardan sadece kendi kurumumuzda kalmasınızı zorlarız/isteriz? Öncelikle kendimiz, birlikte olmanın güzelliğini/rahmetini önce zihnimizde inanalım, sonra da ilişkilerimizde, vurguladığımız değerler adına, samimi olarak yaşayalım/gösterelim...
Yoksa, dua ederken bile, kardeşlik adına söylediğimiz her söz, birgün bizi fena vurur...O mesnetsiz iddiaları/gıybetleri/iftiraları/konuşmaları yazmaya zaten gerek yok...Yoksa bizler kalabalıklara ve çevremizdekilere/arkasına sığındıklarımıza mı güveniyoruz? Oysa ki nice insanlar vardır kalabalıklar içinde mutsuz ve yapayalnızdır... Niceleri de vardır İbrahim misali tekbaşına yanlızlık yaşamanın mutluluğundadır..Tercih sizin... Medya ve basınımıza söylüyorum. Her zaman menfaat/para karşılığı yapılan işlerle, ancak tüketim kültürünü ayakta tutan bir figür olarak kalırız. Parayla/makam vs gücü/etkisi ile haber yapılır mı? Oysa ki biz insanlığa umut olan bir kültür ve medeniyetin çocuklarıyız. Cansızlardan her canlıya ve tüm insanlara götürebileceğimiz çok örnekler/haberler/faaliyetler var... Hülasa çok dağıtmadan toparlayıp bitireyim. Gelin dürüst olalım kendimize yakışanı yapalım...
Biliyorum söylenecek söz çok. Derdimiz olan güzel şeyleri görmemek olmadığını zaten söylemeye gerek yok. Arşı âlâdan bir ayet/ses/söz derki "Herkesin yöneldiği bir yön/beceri/iş vardır. Haydi, hep hayırlara/iyiliklere koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir/güçlü kılar. Şüphesiz, Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."Bakara 148 Yine bir hakikati saheye almak istiyorum "Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler/kabileler/milletler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz/kaynaşabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olup gayret edeninizdir. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır."Hucurat 13 Ne mutlu kariyer/makam/mal/para vs beklentisinden uzak, işinde/özünde/sözünde yüreği Allah için atanlara! Ne mutlu Üretmek isteyenlere! Değişim/dönüşüm isteyenlere! Yeniden iman edenlere! Kabına sığmayanlara! Karşılık beklemeyenlere! Gerçekten insanları sevenlere!
Ramazan Toker
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —