Ortak Akıl Platformu ve Prof. Dr. Suat Kolukırık’ın organize ettiği Akdeniz Toplantıları Platformu’nca ‘Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi’ konulu bir konferans düzenlendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek vermek amacıyla düzenlenen konferansa AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk konuşmacı olarak katıldı.Cuma günü Moda Park Kongre ve Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kongreye çok sayıda davetli iştirak etti. Konuşmasında Başkanlık sistemini anlatan Külünk, “Eğer Türkiye’de 1946’da bana göre buna katılan olur katılmayan olabilir Mustafa Kemal yaşasaydı Türkiye’yi çok partili siyasal yaşama değil, başkanlık sistemine taşırdı. Sebep onun liderlik genleri” dedi.
AKÇİL: AKLIN YOLU BİRDİR
Konferansın açış konuşmasını yapan Ortak Akıl Platformu Başkanı Osman Akçil, ortak akıl hareketinin birçok konuda memleketin ve ülkenin ortak değerleri söz konusu olduğunda birlikte hareket edebilen kişi, kurum ve kuruluşların bir araya getirdiği bir sivil toplum hareketi olduğunu dile getirdi. Akçil, “Ülkemiz, Türkiye bugünlere kolay gelmemiştir. Hep ayak bağları ile geldi. Artık bunlardan kurtulmanın zamanı da gelmiştir. Aklın yolu birdir. Halen 82 model antidemokratik sürecin ürünü olan ve her yeri yamalı bohçaya dönen bu anayasanın, gelişen ve değişen büyük Türkiye’ye yakışmadığı ve dar geldiği konusunda milletimiz, hangi görüşte, hangi siyasi düşüncede olursa olsun hemfikirdir. Yeni anayasa için fikir birliği içindedir. Önemli olan bu yeni anayasanın nasıl olacağı ve başkanlık sisteminin bize neler kazandıracağıdır” diye konuştu.
KÜLÜNK: ISPARTA’NIN NEFES ALIŞ VERİŞİNDEN HER ZAMAN HABERDARIM
Daha sonra kürsüye gelen Milletvekili Metin Külünk, Isparta’yı özlediğini ifade ederek, neden Isparta’ya sık geldiğini şu cümlelerle anlattı: “Bu şehirle manevi bağım var. Burada bir manevi annem var. Diğer taraftan da 1995 yılından dünyasını değiştirdiği 2010 yılına dek dizinin dibine oturup yüzüne baktığımda kendimi bulduğum, kendisiyle sohbet ettiğimde dünyayı tanımayı daha çok öğrendiğim bir Ali İhsan Amca büyüğüm vardı. Bu iki isim benim Isparta’yla manevi bağımın köprüleridir. Isparta’ya sadece konferans vermeye gelmem, Isparta’nın nefes alış verişinden her zaman haberdarım.”
HASOLARIN, HÜSOLARIN PARLAMENTOSU OLARAK GÖRMÜŞLERDİR
Türkiye’nin neden yeni bir Anayasa ve Başkanlık sistemine ihtiyaç duyduğunu anlatan Külünk, konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’nin tüm bağırsaklarını temizleyen güç, aslında milletin sandıktaki gücüdür, milletin iradesidir. Eğer Türkiye’de Ergenekon denilen derin bir yapı deşifre edildiyse, her ne kadar Yargıtay’ın bu örgütle ilgili verdiği karar varsa, ama bu örgütün milletin vicdanında mahkumiyeti ortaya çıktıysa, Türkiye’nin son derece önemli bir bağırsak temizleme operasyonu gerçekleştiyse, arkasından Türkiye’yi teslim almak isteyen kirli bir darbeci örgüt tasfiye edildiyse, bu tasfiye süreci halen hukuk sınırları içinde devam ediyorsa bu gücün adı millettir. AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanımızın liderliğinin ittifak ettiği bir tek adres vardır, o da millettir. Bu ittifakı iyi anlayamayanlar Türkiye’nin dönüşümünü de iyi anlayamazlar. Çünkü bu akıllar hep yıllarca milleti küçük görmüşlerdir. Hasoların, hüsoların parlamentosu olarak görmüşlerdir. Milleti hep yukarıdan bakarak anlamaya çalışmışlardır. Artık devir değişti, artık Ankara’da millet var. Devlet milletleşti, Cumhuriyet milletleşti, Ankara milletleşti. Ama tüm bunlar gerçekleşirken daha da yolun başındayız. 14 yıldır Ak Parti iktidarı Türkiye’yi demokratikleşme, özgürleşme, iktisadi kalkınma temelinde, Türkiye’nin önündeki hak ve özgürlüklerinin kaldırılması temelinde büyük işler başardı. Bir büyük sessiz devrim gerçekleştirdi. Ama daha yolun başındayız. Çünkü 1924’ün ruhunu, aklını taşıyan 61 ve 82 anayasası dimdik ayakta.
İLK DEFA BU KADAR MİLLET GÜÇLÜ
Türkiye eğer bugün Ortadoğulaşmaydıysa bunun en temel gerekçesi bu milletin önüne cenabı Allah’ın lütfuyla soğuk savaşın, 2.dünya savaşının bitişinin ardından batının demokrasiye geçişi, Türkiye’nin de demokrasiyle tanışmak zorunda olmasından kaynaklanan zaruretten kurulmuş, CHP’nin içerisindeki sağ CHP’nin millet tarafından CHP’nin elinden alınarak Demokrat Parti’nin milletleştirilmesi, bu anlamda bugün bizim verdiğimiz yeni anayasa ve başkanlık sisteminin de bir kilometre taşıdır. Bugün o mücadele Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan liderliğinde AK Parti hareketi ile bugün geldiği nokta son derece kıymetlidir. İlk defa bu kadar millet güçlü. İlk defa milli güçler bu kadar güçlü Türkiye’de. İlk defa sandık bu kadar güçlü. İlk defa milletin iradesi bu kadar güçlü. Teslim alamıyorlar. Bütün sıkıntı da bu. Teslim alamadıkları için kıvranıyorlar. Şaşkınlar. Alışmışlardı. 28 Şubat’ta 1995 seçimlerinde yüzde 24’lük oyla iktidar ortağı olmuş, milletin sandıktan çıkardığı bir iktidar partiyi post modern darbeyle teslim almaya alışmışlardı. Özal’ı itibarsızlaştırarak karakter suikastlarıyla teslim almaya alışmışlardı. Menderes’i milletin elinden alarak idam sehpasına götürmeye alışmışlardı. Ama ilk defa karşılarına büyük bir güç çıktı. AK Parti yüzünü hiç milletten çevirmedi. Milletten aldığı gücü güç odaklarıyla paylaşmadı. 28 Nisan’a eyvallah etmedi. Ergenekon’a darbe girişimlerine eyvallah etmedi. 17-25 Aralıkçıların darbe girişimlerine eyvallah etmedi. Millete gidip gücünü milletten aldı. Millet onun için çok güçlü. Onun için AK Parti çok güçlü. Küresel güçler de bundan rahatsız. Çünkü küresel güçler siyasal iktidar çok kolay teslim alıyordu.
2010’A KADAR AK PARTİ HEP LAİKLİK ÜZERİNDEN BASKILANMAK İSTENMİŞTİR
1924 Anayasası eşittir Türkiye’de her şeyin mesele haline getirilmesidir. Din, Kürtler, Aleviler, Anadolu sermayesi, dezavantajlı gruplar Cumhuriyetin meselesi haline getirilmiştir. Çünkü Cumhuriyeti 1924 Anayasasıyla belirleyen güçler Cumhuriyetin Cumhur’a ait olduğu esprisi üzerinden değil Ankara’da otoriter bürokratizim bir egemenlik anlayışı inşa etmişlerdir. O otoriter bürokratizmin inşa ettiği egemenlik anlayış birincisi laiklik ikincisi askeri bürokrasi üzerinden şekillendirilmiştir. Laiklik üzerinden toplum İslamsızlaştırma için laiklik bir araç haline dönüşmüş, din bağlı olarak Cumhuriyetin meselesi haline getirilmiş, üniter yapı üzerinden Kürler bir bölücülük unsuru olarak kabul edilmiş, Kürt ve Alevi kardeşlerimiz bu topraklarda bir mesele haline getirilmiştir. Bakın bakalım 1920’lerden itibaren darbeler hangi gerekçelerden yapılmışlardır. Her sıkıştıklarında başvurdukları adres laiklik ve irtica. Serbest Fırka laiklik gerekçesiyle kapatıldı. Menderes laiklik gerekçesiyle alaşağı edildi. Erbakan hoca laiklik gerekçesiyle alaşağı edildi. Özal laiklik şüphesiyle itham ve mahkum edildi. 2010’a kadar AK Parti hep laiklik üzerinden baskılanmak istenmiştir.
ANAYASACILIK HAREKETİNE İHTİYACI VAR
Bu camianın bir anayasacılık hareketine ihtiyacı var. Çünkü anayasa milletle devlet arasındaki sözleşme değildir. Anayasa milletin kendi arasındaki sözleşmesidir ve devlete istikamet belirlemesidir. Devlet biziz, devlet sizsiniz. Anayasa millet tarafından devletin istikametini belirler. Devlette bu istikameti millet üzerinden uzlaşarak yapar. Dolayısıyla anayasa demek 79 milyon memleket evladının farklılıklarının birliği demektir. Anayasa demek farklılıkların temel hak ve hürriyetlerin devlet tarafından sahiplenilmesi demektir. Ayrılıkların ötekileştirilmesi demek değildir. 12 Eylül anayasası, 1924 anayasası referansı olduğu için ötekileştirici ve ayrıştırıcıdır. Onun için bu ülkede hep 2 anayasa ola gelmiştir. Birinci anayasa kanuni, ikinci anayasa milletin anayasasıdır. Onun için Türkiye’de huzur vardır. Eğer bu anayasanın ayrıştırıcı ve ötekileştiriciliği esas olsaydı bu ülke bu huzuru bulamazdı. Ama bu ülkede kanuni anayasanın dışında milletin kendi arasındaki sözleşmesi baki olduğu için şimdi bu millet baki olan sözleşmesinin bir anayasa metni haline gelmesini istiyor. Onun için de bir anayasacılık hareketine ihtiyaç var. Kapı kapı dolaşacak bir anayasa metini konuşacak, anayasanın nasıl olması gerektiğini millete anlatacak bir anayasacılık hareketine ihtiyaç var.
BEN ÇOK AÇIK BAŞKANLIK SİSTEMİ YANLISI OLAN BİR ADAMIM
Türkiye’nin bir sistem değişikliğine ihtiyaç var. Başkanlık sistemi. Ben çok açık başkanlık sistemi yanlısı olan ve ikinci alternatifi konuşmayan bir adamım. Çünkü ben 5 yıldır milletvekiliyim. bu sistemde yasama organı yürütmenin baskısı altındadır. Yürütmede otoriter bürokratizmin baskısı altındadır. Parlamento otoriter bürokratizmin Truva atıdır. Her zaman bir Erdoğan gelmez. Parlamenter sistemde millet hep bir Erdoğan , bir kurtarıcı bekler. Çünkü sistem karizmatik ve dönüştürücü değildir. Parlamenter sistem problemlerin çözümünde kabiliyetleri zayıf olan bir modeldir. Çünkü Parlamenter sistem istikrarsızlığın kapısıdır. Parlamenter eşittir koalisyon ihtimalinin güçlü olduğu haldir. Koalisyonlar da eşittir Türkiye’de istikrarsızlıktır.
MUSTAFA KEMAL TÜRKİYE’Yİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE TAŞIRDI
Eğer Türkiye’de 1946’da bana göre buna katılan olur katılmayan olabilir Mustafa Kemal yaşasaydı Türkiye’yi çok partili siyasal yaşama değil, başkanlık sistemine taşırdı. Sebep onun liderlik genleri. Türkiye, 1946 yıllarında çok partili siyasal yaşam yerine başkanlık sistemine geçseydi bugün karşımızda taş çatlasın 15 hükümet olacaktı. 15 hükümetin sağladığı istikrar nerede 64 hükümetin istikrarı nerede? Üstelikte bu 64’ün 14 yılı AK Parti’yle geçti. 4 yılda Özal’la bir 5 yıl rahmetli Menderes, bir kısa dönem Demirel. Türkiye’nin kontrolü 3 başlıkta sağlanmıştır. Kim tarafından 1930’lı yıllarda Ankara’yı teslim alan akıl tarafından. Birincisi ekonomik istikrarsızlık, ikincisi siyasi istikrarsızlık, üçüncüsü askeri darbeler.
TÜRKİYE İSTİKRARSIZLIKLAR ÜZERİNDEN KONTROL ALTINDA TUTULMUŞTUR
Başkanlık sisteminde öyle boyutlar var ki, başkan kadrosunu kongreden dahi onay durumunda kalabilir. Yurtdışına göndereceği büyükelçiler kongreden onay almak durumunda kalabilir. Başkanlık sisteminde yasama organı, komisyonlar üzerinden yürütmenin sürekli denetimindedir. Türkiye’nin terörle mücadelesi var. Diyelim ki içişleri bakanlığının önderliğinde bu işler yürütülüyor. Sistem başkanlık sistemi olsaydı o terörle mücadeledeki faaliyetlerin nasıl gidiyor noktasında yasama organının denetimi çok daha güçlü olurdu. Neden parlamenter sistem bu şekilde Türkiye’de kılınmış? Çünkü Türkiye istikrarsızlıklar üzerinden kontrol altında tutulmuştur. İstikrarsızlıkların sonucu ne olmuş? Ya ekonomik karakolda bitmiş IMF’de ya askeri karakolda bitmiş. Ya da siyasi istikrarsızlıkta sürekli koalisyonlar ya da erken seçimler baskısı yapıldı. Bu model artık bitsin. Başkanlık sistemi dediğimiz şey demokratik bir modeldir. Parlamenter sistem ne kadar demokratikse başkanlık sistemi de öyle demokratik. Modern devletler tarihi demokrasi tarihidir.
CUMHURBAŞKANININ YETKİSİ CUMHURBAŞKANINA GÖRE DAHA AZ
Cumhurbaşkanı, kanunları anayasa mahkemesine gönderebilir. Referanduma götürebilir, meclisi feshedebilir. Seçime götürebilir. YÖK başkanını atar, büyükelçileri atar, kanunları onaylar, rektörleri atar. Bunlar yetki. Başkanlık sisteminde halk doğrudan iktidar. Çünkü başkanlık sisteminde direkt siz seçiyorsunuz. Devletin yürütmesini siz belirliyorsunuz. Bugün cumhurbaşkanımız isterse meclisi feshedebilir. Ama bugün yasama isterse 276’yı buldu mu hükümeti düşürebilir. Başkanlık sisteminde bunların hiçbiri yok. Başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sisteminde temel özellik kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Parlamenter sistemde kuvvetler ilkesi ayrılığı iç içedir. Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ilkesi kesin çizgilerle belirlenmiştir. Başkanlık sisteminde başkanın süresi bitene kadar görevdedir. Başkanlık sisteminde başkan parlamentoyu feshedemez.”