Tarih: 12.04.2020 11:05
ÖLÜM HAYATTIR!
Elimde Rasim Özdenöner’in ‘Aşkın Diyalektiği’ kitabı var. Birkaç eserini su gibi okuduğum Özdenöner’in bu kitabı beni biraz sıktı. Yani bunalttı. Ölümün hayatla bağına gelinceye kadar açıkçası sıkıldım hatta bazı yerleri direkt geçtim. Birincisi yazar batılı düşünürlere çok başvurmuş, tam sıkıldığım an da, nasıl ki arada bir Leyla ile Mecnun’a değinmiş, orada rahatlıyordum. Tam yeniden kitaba dalıyorum ki, sorular bu defa canımı sıkmaya başlıyor. Neredeyse bir sayfanın 3’te 2’si sorularla doluydu.
Elbette hayatı irdelemek varsa işin başında soru da olacak ama çok aşırıya kaçmamalı diye düşünüyorum. Bu benim fikrim elbette! Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı olduğuna göre o yiğidin fikrine saygı gösteriyorum. Çok zaman yaparım. Hayatın sorgulanması gerektiğine en fazla inananlardan biriyim. O nedenle de, kendime düstur edindiğim ‘3 M’ formülüm vardır. Nedir 3 M? Muhakeme, muhasebe ve mukayese! Bunlarla bir şeyleri çözmeye çalışırken, sorular çıkar karşıma! Gerek bana sorduğum sorular, gerekse muhataplarıma sorduğum sorular. Onları âcizane kendi usullerimle çözmeye çalışırım. Bazen de, lügate, yani sözlüklere başvururum. Sayfaların arasına dalarım, ‘Nedir muhakeme?’ diye sorarım.
Lügatin, muhakemeyi daha çok mahkeme işi olarak ele aldığını görüyorum. Ben, mahkeme yanına bakmıyorum. İkinci bir bakış açısı arıyorum. Dava etmek, davalı veya davacı pozisyonuna düşmekten yana değil, düşünmekten yanayım. Adliyede, mahkeme önünde değil de, zihinde inceleme yapmaktan yanayım. İşte benim aradığımı buluyorum, ‘Zihinde inceleme yapmak!’ Peki, ‘Muhasebe nedir?’ ona bakalım. Hesaplaşma diyor, lügat. Hesap görmek. Katılıyorum. Ama nasıl bir hesaplaşma veya nasıl bir hesap görmek? Ben, bunu şöyle ele alıyorum. Ona, bilgi hesaplaşması diyorum. Bilgime bugün bilgi ekleyebildim mi? Bugün, nasıl bir kazançla eve dönüyorum veya bugünü nasıl bir kârla kapattım. Bilgiden yana iki günüm aynı mı, değil mi? Bugün, dünden iyi miyim? ‘İki günü müsavi olan bizden değildir.’ emrine uyuyor mu, dünle bugünkü hayatım? Üçüncü M! ‘Mukayese nedir?’ diye soruyorum ve sözlük tahmin ettiğim cevabı veriyor. Cevabında, ‘Kıyas etme. Karşılaştırma.’ diyor.
Benim anladığım ve üzerinde durduğum sözlüğe yakın ama açıklama şeklinde kalmasın istiyorum. Anladığımız manayı hayata geçirmeliyiz, dediğimizi yaşamalıyız, yoksa tırlar dolusu söz sarf etmişsin, bir manası olmaz. Her yaşadığımızı bir öncekiyle karşılaştırmalıyız. Aradaki fark veya farkı tespit bizi geleceğe taşıyacak. Ne mana da, taşıyacak; faydalı olma manasında, bir taşınma! Bazen sözlükten, sözden, söylemlerden kurtulmak için yazıyı bırakırım. Okumaya geçerim. Gerek beni sarsın, gerek sarmasın, öncelikli denemecileri okumaya çalışırım. Onların kitaplarını kütüphanede raflarda iğne deliğine girmiş olsalar bulurum. Fikri, zikri ters düşse dahi o yazarın eserini sonuna kadar okurum. Mutlaka kendimce bir şeyler de bulurum. Bana bir cümle bile onu tanımama ve tanıtmama yeter ve artar. İşte tam sonuna yaklaştığım sırada gözüme ilişen şu cümle beni sardı. Rasim Özdenöner, ‘Ölümün, hayata ilişkin bir gerçek olduğunu, ölümün ancak hayatın var olmasıyla var olabileceğini görmezlikten gelme hususunda ne güçlü bir eğilim içindeyiz.’ diyor. Yazar yazının devamında çok farklı yerlere dalmış ama ben başka açıdan bakmak istiyorum. Ölümle hayatın bağının olduğunu hepimiz biliyoruz sanırım ancak es geçtiğimiz, görmezden geldiğimiz bir şey var; var olan hayatın sonunda ölümle yüzleşeceğimizden korkuyor ve kaçıyor, olmamız. Birinin varlığı, diğerini var kılar. Biri yoksa diğeri de yoktur.
İnsan varsa hayat var, hayat varsa ölümde vardır. Varsan yok olacaksın, neden yok olmaktan korkarız bilmem ki? Bir düşünür, ‘Var mısın ki, yok olmaktan korkuyorsun’ demiş. Öyle ya, önce varım de! ‘Varım!’ demekte, büyük bir cesaret ve sorumluluk işi! İş daha bir zorlaşır orada, neyine güvendin de varım dedin ve bir bakarsın, sınavdasın. İmtihandasın. Hayat boyu, ne imtihanlara giriyoruz. Liseye girmek için, üniversiteye girmek için, işe girmek için, yuvaya girmek için, birçok imtihana tabi tutuluyoruz. Bu dünyanın imtihanı olur ve ona hazırlanmak için ne gayretler gösterirsin; seni yaratanın yapacağı sınava hazırlanmakta, pek bir hazırlık endişesi taşımazsın. Oysa o sınav, varlıktan yokluğa, yokluktan da ebedi varlığa götürecektir. Mizanda bu zorlu sınavın mutlu sonuyla karşılaşacaksın. Günümüz sınavlarında bazen torpillerin yapıldığını veya kopya çekildiğini duyuyoruz. Orada kimse kimseye torpil yapamayacak; torpil yok, adam kayırma yok, kopya çekmek yok. Kimsenin kimseye faydası olmayacağı bir sınav seni bekliyor.
Elbet sadece seni değil, beni de bekliyor. O sınavda, özellikli yani zata mahsus ayrım yok, kişiye öncelikte yok! Lise mezunusun, üniversite mezunu olman gerekir, sen geriye geç; sen dünyadayken içerdin, sense hep camideydin, camide olana bir öncelik yok. Sen fakirsin, sense zengin, zengine öncelik yok. Kıyamete kadar gelmiş geçmiş tüm insanlar mahşerde bir arada dirilmiş olarak meydana toplanacak, ismi söylenen öne çıkacak. Soruları rahat cevaplayanlar, sıratı bir saniyede veya daha kısa bir sürede, hızla geçecek; soruları cevaplayamayan, sırattan geçerken ayağı kayacak, ateşe yuvarlanacak. Var mısın bu zorlu sınava tabii olmaya veya varsan, hazır mısın? Ölümü idrakten aciz durumdayız. Bilmeliyiz ki, ölüm hayattır. Yeni bir hayat, o ebedi hayata bir başlangıç. İdrak, diyoruz. İdrakin anlayış, kavrayış, akıl erdirmek olduğunu düşünüyorum. Ben, genelimde kelimeyi en fazla da, anlayış olarak kullanırım. İdrak edebiliyor muyuz, burası çok önemli! Neyi, ne kadar idrak ediyoruz. Biraz bizi zorlayana, ‘Anlamakta sıkıntın mı var?’ deriz. Anlayışı kıt biri olur, anlıyormuş gibi davranırsa da o da hayatımızı zora sokar. Yarım aklıyla, idraki birleştiğinde, o düşünce topluma yayıldığında; sakatlıklar, sıkıntılar ve sancılar başlıyor. Sel olduktan sonra ve her şeyi önünde sürükledikten sonra siz, selin önüne set çekseniz, nasıl ki, sele engel olunmaz.
Seli durdurmaya güç yetmez. Sakat düşünceler de, topluma yayılmaya görsün, vereceği zararın, zayiatın önüne geçilmez. Ne yaparsak yapalım, zamanında yapalım. Zamanında alınacak tedbir hele geleceğe yönelikse endişe duyma, korkma doğruya yakınsın, demektir. Bu görüş, ölüm için de, yaşam içinde geçerlidir. Biri vardır, 3-5 yıllık çözümlerle uğraşır, biri de vardır, 50 yıllık çözümcüdür. Hele en makbulü de, ebedi bir hayat için uğraşanıdır. Bu nedenle, uğraşın sonsuz bir hayata dair olsun ki, yaşadığın geçici hayatın sana zindan olmasın. Mağaradaysan çık dışarı! Işıktan korkma! Karanlığa alıştığın gibi ışığa da alışırsın ve hayatın ölümle bağlantısını idrak edersin. ‘Ölüm hayattır.’ deyişimin başlıca sebepleri bunlar diye düşünüyorum. Başka fikri olan varsa parmak kaldırsın.
Saygılarımla…
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —