OSMANLIDA RAMAZAN KÜLTÜRÜ
On bir ayın sultanı olan ramazan ayının faziletinden istifade edebilmek için ciddi bir hayat muhasebesini yapan ecdadımız hem maddî ve hem de manevî bir takım aktiviteler yapmıştır.
Maddî aktiviteler; iftariyelikler, sofraları süslerken ramazanın dışındaki sofralarımızdan farklı yemek çeşitleriyle dikkat çekmiştir. Bal şerbetlerinin ikramı ayrı renk katmıştır.
Manevî aktiviteler gelince; iftar sohbetleri, teravih namazları, mukabeleler, hatimler, hatimle namazlar, vaazlar, ev sohbetleri ve sadaka taşlarındaki insanların kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar alarak insanımızı izzetli kılan davranışlar, Osmanlı insanını manevî iklimde Cenab-ı Hakkın manevî rahmetiyle yıkanmasına vesile olmaktadır.
Ramazan ayının çocuklara dönük boyutunu da unutmamak gerekir. Çocuklar daha 7-8 yaşta iken oruç tutturmaya alıştırılırdı. Eğer çocuk daha küçük yaşta olsa da dayanamaz diye ona halk tabiriyle “Tekne Orucu” tutturulması oruç tutmaya alıştırılması için önemli bir yöntem uygulanmıştır.
Ramazan sofrasından söz edince konuyu biraz açmakta fayda mülahaza ediyorum. İftar sofrası, saati belli olan ve akşam saatlerinde açılan sofradır. Genelde oruç açma zamanını ve sofraya daveti şehirlerde ve kasabalarda toplar patlatarak insanlara haber verirlerdi. Top sesini duyanlar aile sofralarının töresine uyarak yerlerine otururlar ve oruç açarlardı. Yani bütün günü hiçbir şey yemeden geçirenler oruç bozarlardı. Ya birkaç yudum suyla. Ya bir zeytinle.
Ramazan sofralarının ilki olan iftar sofrası iki aşamalıdır. Birinci aşama "İftariye" denilen ilk fasıl, ikincisi de yemeklerin yendiği ikinci fasıl.
İftariye, açlığın verdiği hızla yemeklerin üstüne atılmayı önlemek üzere tertiplenmiş çerez sofrasıdır bir anlamda. Küçük tabaklarda ve sahanlarda reçeller, peynirler, zeytinler ve benzeri yiyeceklerden teker teker alınır. Bunların yanında fırınlardan yeni çıkmış pideler vardır. Vakıf zengini olan Osmanlı’da, sadece Ramazanlarda, camilerde hurma ve zeytin gibi iftariyelikler dağıtmakla görevlendirilmiş vakıflar kurulmuştur.
İftar sofrası bittikten sonra bir anda kaldırılır. O sıra akşam namazının okunma sırasıdır. İsteyenler ezanla gelen sese uyarak akşam namazını kılar. Sonra, yeniden hazırlanmış olan sofranın başına oturulur. Çorbadan sonra araya giren yemek normal sofralarda pek olmayan yumurtalı pastırmadır. Yalnız pastırma da olabilir. Bu pastırmanın pişiriminde bazı özellikler vardır. Soğanlı pişmesi gibi. Saray sofralarında hemen her ramazan günü var olan pastırma evlerde her gün olur muydu bilemiyorum. Sonra gelen yemekler etle başlar ve genel olarak güllaçla biter. Belli saatlerde yenen sahur yemeği ikinci ve orucu karşılama yemeğidir. Sabaha karşı yenir. Bu yemeğin misafiri olmaz. Ev halkı arasında yenir. Gündüz, insanı susatmayacak, ama tok tutacak yemekler yapılır. Sahur sofrasında mutlaka hoşaf olur. Pilav, makarna, börek türleri bu yemeğin tutucu yemekleridir. Bir de: Her padişah, her ramazanda her on yeniçeriye bir büyük tepsi olmak üzere baklava yaptırıyor. Her tepsiyi iki yeniçeri saraydan alarak yeniçeri ocağına getiriyor. Ertesi gün bu gümüş tepsiler ve üstüne örtülen futalar saraya gönderiliyor.
TERAVİH ŞERBETİ
Hemen hemen her Osmanlı Vakıflarının vakfiyenamelerinde yapılması istenen bir çok işler sıralandıktan sonra gerek ramazan ayının gecelerinde ve mübarek kandillerde bal şerbeti ikram etme geleneği hep devam ettirile gelmiştir. Buna bir örnek vermek gerekirse Sultan Dördüncü Mehmed’in annesi Hatice Sultan’ın Galata köprüsünün başını süsleyen ve Sinan mektebinin bir şaheseri olan Yeni Cami’yi ve yanına da onun kadar muhteşem bir vakıf yaptırmıştır.
116 kişinin vazife aldığı bu cami ve vakıfta, yaz ayları boyunca, içine kar atılıp soğutmak suretiyle, halka şerbet dağıtılmıştır. Bu iş için, her sene, yirmi bin akçe tahsis edilmiştir.
Ayrıca Hatice Sultan, “Bu vakfiye şartlarını her kim değiştirirse, günahı onların üzerine olsun. Allah, duyuran ve bilendir” diye başlayan bu vakfiyesine; “Ramazanlarda, teravih namazlarından sonra, caminin üç kapısından Atina balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer ramazan yaza rastlarsa şerbete kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okkalık Atina balı alınsın ve her kapı için, her gece 33 okkalık baldan şerbet yapılarak ikişer şerbetçi tarafından cemaate dağıtılsın.” diye gerekli tavsiyelerde bulunulmuştur.
*Emekli İl Müftüsü
halilelitok@gmail.com