SDÜ Türk Yurdu Topluluğu, Türk Dil Kurumu eski başkanı Prof. Dr. A. Bican Ercilasun'u Isparta'ya davet ederek "Tarih içinde Türk Dili" isimli konferansla Ispartalılar ile buluşmasını sağladı.
SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ile Tarih bölümü Öğretim üye ve öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği konferans bir saat sürdü ve sayın Ercilasun özetle şöyle dedi; “Moğolistan ve Çin içlerinden orta Avrupa’ya, Sibirya’dan Hindistan ve Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir alanda varlık gösteren bir dilin tarihini yazmak kolay değildir. Binlerce eser, anıt, yazıt ve belge bırakan Türk dili bugün de Türkistan, Azerbaycan, Anadolu, Balkanlar ve Avrasya bozkırlarında kullanılmaya devam etmektedir. 20. yüzyılda ortaya çıkan ulaşım ve iletişim imkânları Türk dilini bugün ana ve ata yurtlarından da dışarıya taşırmış, Avrupa, Amerika ve Avustralya’da yaşayan Türkler vasıtasıyla dilimizin kullanım alanı dünyanın her tarafına yayılmıştır. Hazırladığımız Türk Dili Tarihi, sadece Türkiye Türklerinin değil bütün Türklerin dillerinin tarihi olduğundan sayısız malzeme ve araştırmaya ulaşmak gerekmiş; mümkün olduğu kadar, yayımlanan metinlerin ve yapılan araştırmaların hepsi görülmeye çalışılmıştır. Şüphesiz bunda muvaffak olduğumuz söylenemez. Hele araştırmaların İngilizceden Rusça ve Çinceye, Lehçeden Japoncaya kadar çok farklı dillerde yapılmış olması, herhangi bir araştırmacının bütün bu çalışmalardan yararlanmasının imkânsız kılar. Son yıllarda Türkiye’de ve dünyada Türk dili araştırmalarının büyük bir artış göstermesi de zorlukların bir başka yönüdür. Ancak alanın genişliği, malzemenin bolluğu, araştırmaların çokluğu böyle bir çalışmanın yapılmamasını gerektirmez.”
Orhun Yazıtları Uzun yıllar şöyle tarif edildi: Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik san’atının esasları. Türk gururun ilâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âlemi'nin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı. vs. vs.
Orhun âbidelerini vasıflandırmak isteyince, insanın zihninde işte bu gibi ifadeler sıralanmaktadır. Orhun âbideleri Göktürk devrinden kalma kitabelerdir. Göktürkler, milâttan önceki asırlarda Hunlar tarafından kurulup, değişen sülâleler ve boylar idaresinde devam edegelen Asya’daki büyük Türk imparatorluğunun 6. asırla 8. asır arasındaki devresinde hüküm sürmüşlerdir. 6. asrın ilk yarısında Türk devletinin başında Avarlar bulunuyordu. 552 tarihinde Bumın Kağan Avar idaresine son vererek Türk devletinin Göktürk hanedanı devrini açtı. O devirde büyük kağanlığın merkezi devletin doğu kısmında idi ve batı kısmı da doğuya bağlı tâbi bir kağanlıkla idare ediliyordu. Bumın Kağanın kardeşi İstemi Kağan da 576′ya kadar bu batı bölümünün kağanı idi.
Bumin Kağan, Göktürk hâkimiyetini kurduğu sene içinde Öldü ve sırasıyla üç oğlu, büyük kağanlık yaptılar. Birincisi 553′te, ikincisi 553-572′de, üçüncüsü de 572-581 tarihlerinde hüküm sürdüler. Bunlardan ikincisi olan Mukan zamanında devlet Mançurya’dan İran’a kadar uzanan kuvvetli bir imparatorluk hâline geldi. Daha sonra devlet, bir yandan kuvvetli hakanların yokluğu ve devleti teşkil eden kavimlerin çekişmeleri, öte yandan bilhassa Çin entrikası yüzünden bir sürü karışıklıklar geçirdi ve nihayet 630′da devletin asıl doğu kısmı Çin hâkimiyetine geçti. Zamanla Çin hâkimiyeti batı kısmına da sirayet etmeğe başladı. Fakat bu Çin esareti daha fazla devam etmedi ve Kutluğ Kağan veya ikinci adıyla îltiriş Kağan, Çin hâkimiyetine son vererek 680-682 senesinde devleti yeniden toparladı. İltiriş Kağan ve 691′de ölünce yerine geçen kardeşi Kapgan Kağan idaresinde devlet yeniden eski haşmetini buldu.
İltiriş Kağan’ın Bilge ve Kül Tigin adlı iki oğlu vardı. Öldüğünde bunlar 8 ve 7 yaşlarında idiler. Kapgan Kağan 716′da ölünce idareyi onun oğullan almak istedi. Fakat Bilge ve Kül Tigin kardeşler buna mâni olarak ve amcazadelerini tasfiye ederek babalarının devletine el koydular ve Bilge Kağan hükümdar oldu. İki kardeş babalarının ve amcalarının devrinden kalmış ihtiyar vezir, Bilge Kağan’ın kayınpederi Tonyukuk’un da yardımıyla devleti daha da kuvvetlendirdiler. Sonra 731′de Kül Tigin, 734′te de Bilge Kağan öldü. Bilge Kağan’ın ölümünden 10 sene kadar sonra da Uygurlar, devleti ele geçirerek 745′te Göktürk hâkimiyetine son verdiler.
Orhun âbideleri, bu Türk hanedanının Bilge Kağan devrinin mahsulleridir. Birincisi olan Kül Tigin âbidesini ağabeyisi Bilge Kağan 732′de diktirmiş, ikincisi olan Bilge Kağan âbidesini de ölümünden bir yıl sonra 735′te kendi oğlu olan kağan diktirmiştir. Üçüncü olarak verilen Tonyukuk âbidesi ise 720-725 senelerinde kendisi tarafından dikilmiştir. Orhun civarında Orhun yazısı ile yazılı daha başka kitabeler de bulunmuştur. Belli başlıları altı tanedir. Fakat bunların en büyükleri ve mühimleri bu üç tanesidir.
Orhun âbidelerine Orhun kitabeleri de denir. Şüphesiz bunlar kitabedir. Fakat hem maddî bakımdan, hem manevi bakımdan bu kitabeler söz götürmez birer abidedirler. Muhtevaları gibi heybetli yapıları da âbide hüviyetindedir. Onun için bunları ifade eden en iyi isim Orhun âbideleri tâbiridir. Şimdi buradan hareket edersek yazılı Türk tarihi en fazla 1300 yıllık olduğu anlamı çıkıyor.Oysa artık anlaşılmıştır ki yazılı Türk tarihi 5500 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Sümerce ve Türkçede ortak olan bazı kelimeler bize bu durumu anlatıyor diyen Prof. Dr. Ercilasun, bu ortaklığın en önemli sonucunu şöyle belirtti : “Bu alışverişin önemi, zamanımızdan 5500 yıl önce Türkçenin var olduğunu göstermesi ve böylece “yaşayan dünya dilleri arasında en eski yazılı” verilere sahip dilin Türkçe olduğunu kanıtlamasıdır. Bu veriler sayesinde “Türklerin en az M.Ö. 3500’lerde Türkiye’nin Doğu bölgesinde bulunduğu” da tespit edilmiştir.
Çeşitli nedenlerle Ötüken'den bazı bölgelere çeşitli tarihlerde göçler olduğu, Türkistan, Afganistan ve Hindistan’a da bu şekilde Türklerin gittiğini ifade eden Ercilasun , bu gelişmelerin sonucunu şu şekilde ifade etti: Gerek Kuşanlar, gerek Akhunlar, İran devletlerinin Afganistan ve Hindistan’a yayılmasına engel olmuşlar; bu bölgelerde kendilerinden sonraki Türk oluşumlarına (Köktürkler, Gazneliler, Gurlular, Babürlüler) zemin hazırlamışlar ve Afganistan, Pakistan, Hint kültürlerinde bugün de görülen Türk tesirlerinin ilk tabakasını teşkil etmişlerdir. Özelikle, Sâsânîlerle iş birliği yaparak 557’de Akhunları yıkan Batı Köktürklerinin, Mâverâünnehir ve Afganistan bölgesindeki hâkimiyetinde, kendilerinden önceki Akhunların bıraktığı Türk varlığının önemli rolü olmalıdır.”
Bir saat süre ile akıcı bir dille Türk Tarihinin başlangıcını anlatan konuk, katılımcılar tarafından dikkatli bir şekilde dinlendi. Daha sonra SDÜ öğrencileri Ercilasun hocanın yazmış olduğu ders kitaplarını kendisine imzalattılar.